Antiaging - Yaşlanmanın Geciktirilmesi
Antiaging - Yaşlanmanın Geciktirilmesi | Dr. Ferda Ayhan Yalçın | Fonksiyonel Tıp

Antropolojik çalışmalar, en eski atalarımızın ortalama yaşam süresinin 18 yıl olduğunu gösteriyor. Roma İmparatorluğu zamanında, beklenen yaşam süresi 22 yılı geçmiyordu, 20. yüzyıla gelindiğinde, bu süre 45 yıla çıktı.  Ama 20. yüzyıl süresince, ölüm oranları , özellikle gelişmiş ülkelerde dramatik olarak azaldı; örneğin Amerika Birleşik Devletleri’inde, 1900 yılında bir kadın için beklenen yaşam süresi 49,8 yıl iken, 1995 yılında 79 yıl oldu.

Bir zamanlar enfeksiyon hastalıkları, akut hastalıklar önde gelen ölüm sebepleriyken, bugün modern tıpta sağlanan gelişmeler sayesinde, bu hastalıklar geri planda kaldı; bunların yerini kalp hastalıkları ve Alzheimer Hastalığı gibi kronik ve dejeneratif hastalıklar aldı ve ne yazık ki, insanların hayatlarında onlarca yılı hasta geçirmelerine neden oldular.

Hayatımızın son yılları, sağlıklı yaşlanabildiğiniz için mutlulukla ve keyifle mi geçmeli, yoksa hastalıkların pençesinde kabus gibi mi? Bilim insanları, yaşlanmaya neden olan süreçleri kontrol edebilmek için, öncelikle nasıl ve neden yaşlandığımızı araştırdılar. Canlıların neden yaşlandığını açıklamaya çalışan teoriler iki başlık altında topladılar: Program teorileri ve hasar teorileri.

Program teorilerine göre yaşlanma, adı üstünde programlı bir süreçtir. Organizmadaki hücreler elli kez bölünerek çoğalır, bu sayıya ulaştığında bölünme devam etmez. Benzer şekilde, bağışıklık sistemi işlevleri de programlı bir şekilde bozulur. Hormonlarımız da, yaşlanmanın hızını kontrol eder, hormon salgılanmasındaki değişiklikler yaşlanmayı getirir. Yaşlanmada meydana gelen bir dizi tahrip edici olaylar zinciri sonunda, işlevsel yetmezlikler ve ölüm gelir.

Hasar teorilerine göre ise, çevre ve yaşam tarzı faktörlerinden kaynaklanan saldırıların, zamanla vücudumuza zarar verdiğini, bu hasarlar biriktikçe işlev kayıplarının ortaya çıktığı savunulur. Bu teorilerden, hücre ve dokuların kullandıkça yıprandığı, yıpranmanın yaşlanmaya yol açtığı; bir organizmanın metabolizması ne kadar hızlıysa ömrünün o kadar kısa olduğu; kanda bulunan şeker nedeniyle, birbirine çapraz bağlanmış proteinlerin hücre ve dokularda birikerek zarar verdiği; metabolizma sırasında ortaya çıkan serbest radikallerin, hücre ve dokulara zarar verdiği veya yaş ilerledikçe, vücut hücrelerinde rasgele meydana gelen genetik bozukluklar nedeniyle hücrelerin bozulduğu ve işlevlerini yerine getiremediği düşünüldü ve yaşlanma süreci, bu teorilerle açıklanmaya çalışıldı.

Sebebi her ne olursa olsun, yaşlanmanın geciktirilmesi (anti-aging) yaklaşımı, yaşlanma süreçlerine ve koruyucu tıbba yepyeni bir bakış açısı kazandırdı. Burada amaç, yaşlı bir insan olarak daha uzun süre yaşamak değil, yaşlanma süreçlerinin ortaya çıkışını geciktirerek, insanların hayatlarına sağlıklı ve kaliteli yıllar eklemektir. Yapılan klinik araştırmalara bakıldığında, yaşamımızın hangi uzunlukta ve kalitede yaşanacağı, genlerimizden çok, seçimlerimizde ve davranışlarımızda saklı gibi görünüyor. Buradan da, hayatımızı akışına bırakmayıp, satranç oynarcasına yönettiğimiz bir süreç olduğunu anlıyoruz.

Peki sağlıklı yaşlanabilmek için neler yapmalıyız?

İşte size  Harvard Tıp Fakültesinin yapılacaklar listesi:

  1. Sigara içmeyin
  2. Her güne fiziksel ve zihinsel aktivite planlayın
  3. Tam tahıllar, sebze ve meyveleri içeren bir beslenmeyi tercih edin; doymuş ve trans yağların yerine tekli ve çoklu doymamış yağları tercih edin
  4. Hergün bir multivitamin yutun, yeterince D vitamini ve kalsiyum aldığınızdan emin olun
  5. Sağlıklı bir kiloda ve vücut formunda kalın
  6. Aklınızı zorlayacak aktivitelerde bulunun
  7. Güçlü bir sosyal çevreniz olsun
  8. Kılavuzların önerilerine uyarak görmenizi, işitmenizi ve genel sağlığınızı korumaya çalışın
  9. Dişlerinizi düzenli fırçalayın, diş ipliği kullanın, diş hekiminizi düzenli ziyaret edin. Ağız sağlığının bozulması, beslenme bozukluğu, ağrı, kalp hastalıkları ve inme riski artışıyla ilişkili olabilir
  10. Doktorunuza, kan basıncınızı, kemik erimesini ya da kan lipidlerini düzenleyici ilaç kullanmaya gereksinim duyup duymadığınızı danışın.

 

Bunların dışında, klinik kanıtlar yetersiz olsa da, hayata olumlu bakmanın da yaşam süresini uzattığına dair çalışmalar var. Zaten kötümser düşünmenin kime, ne faydası var; gelin kendi klinik çalışmanızı kendiniz yapın ve bu yaşam önerilerini, iyimser bir bakış açısıyla uygulamaya geçirin.. 100 yaşında, dönüp  geçmişe baktığınızda “İyi yapmışım” deyin.