Okullar açıldı, gözümüz aydın. Yaz günlerinin rahatlığı, özgürlüğü çocuklarımız için kısıtlanmaya başladı. Okulun ilk haftası “lay lay lom”, biraz uyum, biraz tekrar, ödev de yok… eve gelindiğinde hava hala aydınlık, dışarda ya da evde oynamaya ya da arkadaşlardan birinin evinde yemek yemeğe zaman var. İkinci haftadan itibaren ufak ufak ödevler başlıyor, artık okullu günler biraz daha disiplin gerektiriyor.
Bu günlerde annelerin de çocuklarının sağlığıyla ilgili kaygıları gündeme geliyor. Öncelikle çocuğun beslenmesini bir yoluna sokmak gerekiyor. Sabah erken kalkan çocukların afyonları patlamadığından, evden çıkana kadar onlara kaliteli bir kahvaltı yedirebilmek çok kolay değil. Okulda yediği atıştırmalıklara da bel bağlanamaz, çoğu karbonhidrat ve yağ yüklü hamurişleri, boyalar-trans yağlar- kötü şekerler içeren ambalajlı ürünler. Besin değeri olan gıdaları da çocuk ne derece tüketiyor belli değil… Okul yemekleri de çoğu zaman çocukların hoşuna gitmiyor, öğünün çok kısıtlı bir bölümünü tüketiyorlar; oysa fastfood olsa kimse tabakta birşey bırakmaz.
Aslında anneler endişelerinde haklı. Bu dönem yani ilköğretim çağı çocuğun beslenmesi birçok açıdan çok önemli. Öncelikle çocukların beslenmesinin, erişkinlerden farklı olarak sadece günlük enerji gereksinimini karşılamaktan çok öte, büyüme ve gelişmeyi de desteklemesi gerekiyor. Bunun içinde sadece protein, karbonhidrat, yağ gibi belli besin maddelerinden değil, aynı zamanda vitamin ve minerallerden de zengin olmalı. Hele su, genel vücut hücrelerimizin yanı sıra beynimizin de % 73 ünü oluşturduğundan1 çocuğun öğrenme kapasitesini yöneten hormon ve nörotransmitter üretimi için son derece önemli. O halde çocuklar bütün besin kaynaklarından ve sudan en ideal oranda faydalanmalı.
Çocukların davranışlarının ve öğrenme yeteneklerinin de beslenmeyle direkt ilişkili olduğunu gösteren çok sayıda makale var. En basitinden çocukların acıktıkları zaman ne kadar sabırsız, isteksiz ya da ağlamaklı olabildiğini bütün anne-babalar bilir. Okula aç karnına giden bir çocuğun sınıf içi duruşu, stresle baş etme gücü, öğrenme kapasitesi nasıl olacaktır dersiniz? Tabii ki çok zor…
Bu dönemin önemli bir özelliği de çocukların ileriki yaşlarında sahip olacağı alışkanlıkların bu yaşlarda temellerinin atılması… Sağlıklı beslenen ve yaşamında sporun düzenli yer ettiği çocukların, yaşamları süresince kronik hastalıklara yakalanma riski çok daha az olacaktır. Sağlıklı ve bilinçli beslenme davranışı kalıpları, gelecek kuşakların sağlıklarını bile genlerle birlikte aktarılan bilgiler aracılığıyla etkileyecektir.
Peki o zaman biz anneler neler yapabiliriz?
1. Kahvaltı: Öncelikle çocuğun evden çıkmadan önce güzel bir kahvaltı yapmasını sağlamalıyız. Bunun için çocuğun uykusunu alıp zinde bir şekilde uyanması şart, bu yüzden gereksiz zaman kayıplarına (televizyon, dijital oyunlar gibi şeylerle harcanan) izin vermeyelim, vakitlice yatsınlar. Kahvaltıda mümkünse hergün farklı bir şeyler hazırlayalım, her öğünde olduğu gibi bu öğüne de taze meyve-sebzeleri sığdıralım. Bir gün meyve tabağıyla bir ev yapımı poğaça, bir gün içine kuru meyveler ve fındık-fıstık-badem eklenmiş müsli (evde hazırlayabiliyorsak daha da güzel), bir gün yulaflı peynirli çörek, bir gün sahanda yumurta ya da omlet, krep ya da pan-cake, bir gün meyveli yoğurt ve kraker gibi. Hatta aklımıza gelen tarifleri diğer annelerle de paylaşalım. Bilgi paylaşılarak büyür, çocuklarımızın sağlıklı geleceğini hazırlamak için el ele verebiliriz.
2. Atıştırma: Okul dönüşü de mümkünse protein içeren bir atıştırmalık harika olur (süt ve kek olabilir, yoğurda meyve eklenebilir, küçük bir omlet yapılabilir).
3. Öğlen yemeği: Çocuğa okulda öğlen yemeği çıkmıyorsa evden sağlıklı bir kumanya hazırlamak gerekir, okuldan ıvır zıvırla karnını doyurmamalı. Bu işlemi de mümkünse akşamdan yapmalı, çocuğumuz evden çıkarken kolayca kapıp gitmeli.
4. Bilgilendirme: Çocuğu neden ve nasıl beslendiğimiz konusunda bilgilendirmeliyiz. Çocuğu konunun içine almamızın, örneğin yemek çantasını hazırlamanın, beraber sağlıklı bir şeyler pişirmenin ya da saksı da bile olsa sebze yetiştirmek şeklinde eğlendirerek bilgilendirmenin hem zevkli- hem kalıcı etkisi oluyor. Benzer şekilde yediğimiz çöp gıdaların (yani cips, bisküvi, patates kızartması, kolalı içecekler ve hazır meyve suları ve benzerlerinin) vücudumuzda yarattığı olumsuzlukları ve bunların yerine neyi koyabileceğimizi anlatırsak, bu kötü maddelerin daha az tüketilmesine mutlaka biraz faydası olacaktır .
5. Alışveriş ve yemek hazırlığı: Yemek hazırlarken öncelikle koyu yeşil yapraklı sebzeler olmak (ıspanak, semizotu gibi) üzere bütün taze sebze ve meyvelere besin piramidimizde en büyük alanı ayırmalıyız. Özelikle yüksek oranda protein içeren bakliyat, tam tahıllar (tam buğday, kepekli pirinç, yulaf, arpa, kara buğday, kinoa), yüksek kaliteli hayvansal proteinler (balık, tavuk, kırmızı et, yumurta), kuru yemişler (badem, ceviz, fındık vb.) ile her çeşit besin maddesinden dengeli olarak beslenilmesini sağlamalıyız. Bunları pişirirken de özellikle kızartmak yerine buharda pişirmek, haşlamak, fırınlamak gibi daha sağlıklı yöntemler kullanmalıyız. Sunumlarımız da çocuğun hoşlanacağı şekilde renkli, zevkli, eğlenceli olabilmeli. Yeni besin maddelerini denemeli ve denetmeliyiz. Bir gıdayı sevmediğimizi söylemek için onu en az 30 kere denememiz gerektiği söylenir, denemeye devam..
6. Yaşamın kaynağı SU: Su içilmesini mutlaka sağlamamız gerek. Okula su dolu şık matarayla su göndermek bir adım. Suyu mümkünse öğünlerle birlikte almamalı çocuğumuz, sindirim enzimlerinin etkinliği azalıyor. Daha çok öğün aralarında, tenefüste ve mümkünse akşam öğününden önce tüketmeli alması gereken suyun büyük kısmını. Özellikle sıcak bölgelerde ve yaz mevsiminde artan su ihtiyacı mutlaka göz önüne alınmalı.
7. Okul yönetimi ile işbirliği: Çocuklarımız zamanlarının büyük kısmını okulda geçirdiği için okullara da görev düşüyor, topu okul kantinlerine ve yemek hizmeti sağlayıcılara atmak olmaz. Gerekiyorsa okulda satılan maddelerin içeriklerini ve kaynaklarını da sorgulamak gerekiyor. Okullarda kola satılmıyor belki fakat görüyorum şekerli meyve aromalı soda satılıyor örneğin; bunun okul çağı çocuğuna ne faydası olabilir? Tabii ki taze meyve – meyve sularının satışı daha zahmetli, daha pahalı, daha az cazip olacaktır, ama bunlara rağmen okul yönetimlerinin bu konularda ağırlığını koyup doğru ürünlerin bulunmasını sağlaması lazım. Bizim de veliler olarak bu yönde isteklerimizi bildirmemiz ve konunun takipçisi olmamız gerekiyor.
8. Beslenmeyle birlikte egzersiz alışkanlığı: Egzersiz yapma fırsatlarını kullanmalarını sağlamalıyız. Örneğin okuldaki beden eğitimi derslerine katılım çok önemli, zaten haftada 1-2 saat oluyor, boş geçmediğini, etkin bir şekilde uygulandığını öğrenmeliyiz. Mümkün olan her fırsatta çocuğumuzu yürüyüş ve bisiklete binme, yaşına uygun sportif faaliyetler için yüreklendirmeliyiz. Bu yaştaki çocuğun günde iki saatten daha fazla bir yerde oturarak zaman geçirmemesi (bilgisayar, televizyon izleme ve elektronik oyunların toplamı dahil), aktif-hareketli olması gerekir. Oysa bazen cep telefonları ve diğer dijital oyuncaklarla çocuklar daha uzun saatler geçirebiliyor. Bunun fiziksel, davranışsal, akademik olumsuzlukları mutlaka ortaya çıkacaktır. Yapılan araştırmalar günde iki saatten daha az bu tür aktivitelerle zaman geçiren çocukların, daha az oranda şişmanlık ve insülin direnci gibi sağlık problemi yaşadıklarını, bununla birlikte daha iyi bir bilişsel gelişim, yakın dönem hafıza, akademik başarı ve yabancı dil yeteneği ve daha iyi bir kelime dağarcığına sahip olduğunu gösteriyor. Bu döngüyü kırmamız ve böyle geçen zamanı sınırlandırmayı çocuğumuza öğretmemiz bizim görevimiz. Aslında bu yaş çocuklar için sağlıklı beslenmeyi ve fiziksel aktiviteyi ailecek yapılabilecek bir oyun haline getirmek gerekiyor, keyifle sahiplenebilmeleri için… Aynı zamanda ebeveynlerin iyi birer rol model olması da gerekli. Belki de sağlıklı beslenme ve spor hedefleri koymak gerekiyor, örneğin her gün iki porsiyon meyve ve günde bir saat hulahop çevirmek, ip atlamak, top oynamak şeklinde eğlenceli bir aktivite yapmak gibi..
Bu konu gerçekten uçsuz bucaksız, kişisel ve toplumsal farkındalık gerektiriyor. Bu farkındalık devlet politikalarına kadar etki edecek bir kalıcı bir harekete dönüşmeli, aksi takdirde şu anda dünyada başta Amerika’nın yaşadığı çeşitli sağlık sorunlarıyla ve sosyolojik, ekonomik problemlerle karşılaşmamız an meselesi. Buna en açık örnek Amerika’da çocuk ve gençlerde karşılaşılan obezite ile beraber şeker hastalığı oranın önlenemeyen yükselişi, bunun çocukların ruh sağlığı ve uzun dönem sağkalımlarıyla birlikte, kişilere ve topluma mali yükü verilebilir.
Bence en önemli görev yine omuzlarındaki diğer büyük görevlerle birlikte annelere düşüyor.
Bu yüzden sevgili anneler!
Gelin yapabileceklerinizi gözden geçirip çocuklarımızın sağlığına sahip çıkalım ve birbirimize destek olalım.
Görüş ve önerilerinizi ferda@iyilikvesaglik.com’a bekliyorum.
Sevgiler
Ferda