Tek beden herkese uymaz diye boşuna söylemiyoruz.

Şimdi bir hasta üzerinden beraber düşünelim: Hastamız son derece beslenme konusunda bilinçli, sağlığını yaşamında önceliklendirmeyi başarabilmiş, eşi ve çocuğu olan, 50 yaşında bir iş kadını. Özellikle son dönemde beyin sisinden çok şikayetçi, yaygın vücut ağrıları olup, aşırı kilo (özellikle kalça bölgesinden hayatı boyunca hiç olmadığı kadar) almış olarak ve ciddi bağırsak sorunlarıyla bana geldi.  Aile öyküsünde böbrek kistleri ve böbrek sorunları var, kendisinde de böbrek kistleri var. Daha önceden divertikülit nedeniyle ameliyat olmuş.

Benim tedavi yaklaşımımda, her şeyden önce beslenme düzenlenmesi yer alır. O yüzden bu hastamda da, vücudunu özellikle rafine karbonhidratların etkisinden kurtarak ve otoimmün hastalıklara yönelik bir arınmayla başladık. Çok iyi yol aldık, bağırsak sorunlarını büyük oranda çözdük, beyin sisi dağıldı, inanılmaz güzel kilo verdi. Ama bunu yaparken yaşamından gluteni ve bazı diğer tahılları, keçi peyniri dışında bütün süt ürünlerini çıkardı. Yavaşça onu kendi yoluna uğurladım.

Fakat bir kaç ay sonra tekraralayan idrar yolu enfeksiyonu sonrasında, kalsiyum oksalat taşı oluşumu ve onun yarattığı şikayetler nedeniyle tekrar buluştuk. Tekrar yolumuzu gözden geçirdik.

Oksalat aslında %50-60 ı vücutta yapılan bir atık madde, bağırsaklarda kalsiyum (ve magnezyumla) birleşip atılması gerekiyor. Eğer ortamda yeterince kalsiyum yoksa atılamıyor. Ya da beslenmedeki doymuş yağ oranı yüksekse, o da kalsiyumla bağlandığı için, oksalat açıkta kalıyor, atılamıyor ve tekrar kana emiliyor, böbreğe gidip, taş oluşturabiliyor. Eğer beslenmede tuz fazlaysa, bu da idrarla kalsiyum kaybına yol açtığı için, yine oksalat taşları oluşabiliyor.

Bütün börek taşlarının %80-85’ini oluşturan bu taşların oluşumunu önlemenin en iyi yolu, oksalat içeren besinleri az tüketmek. Bunlar da ıspanak, pazı, her türlü koyu yeşil yapraklılar, maydanoz, bamya, kepekli tahıllar, karabuğday taneleri, badem, kaju, soya, mısır, bulgur, pancar, kakao, keçiboynuzu, kuru meyvelerl (üzüm, incir, hurma), bir çok meyve… gibi, aslında otoimmün beslenmede sıklıkla kullandığımız besinler- (ayrıca baklagiller de yüksek oksalatlı).

Buna ek olarak otoimmün hastalıklarda kaçınılan süt ürünleri, aslında oksalat taşlarının oluşumunu önlemek açısından, yüksek oksalatlı besinlerle birlikte, içerdikleri kalsiyumun oksalatı bağlaması ve bağırsak yoluyla atılması için, tüketilmesi öneriliyor.

Gerçekten de beslenmenin her bireye özel tasarlanması gerektiğini bir kez daha düşündürüyor bu vaka bana. Benim bu hastada önerilerim şu şekilde:

  1. Her gün 7-8 kere açık renkli idrar yapacak kadar çok su içmek, bence en az 3 litre. su içmek herşeyden önemli.
  2. Gün içinde özellikle limonlu su içerek (yudum yudum gün boyu) vücuda sitrat sağlamak. Sitrat özellikle oksalatın çökmesini de önlüyor. Magnesyum ve kalsiyumun sitrat tuzları, sindirim sisteminde oksalata bağlanarak emilimini önlüyor.
  3. Yüksek oksalat içeren besinleri azaltmak.
  4. Disbiyozis varsa düzeltmek. Probiyotik kullanmak.
  5. B6 vitamini glikooksalatı glisine çevirdiği için gerekiyor.
  6. Düşük sodyum tüketmek.
  7. Günde 2 g altında C vitamini tüketmek.
  8. Günde 80 gramın altında protein tüketmek (bu da 300 gram kadar hayvansal proteine denk gelir).
  9. Düşük (doymuş) yağlı beslenmek.