Vücutta bir dengenin bozulması, değişik sistemlerde bulgu verebilir. Bugün östrojen ve progesteron arasındaki dengenin bozulması ve vücutta daha fazla östrojen bulunmasının oluşturduğu bulgulardan bazılarını sayacağım. Bakalım bunlardan 4-5 tanesi sizde bir arada mı?
Kilo vermede güçlük, çabuk kilo alma
Şişme ve vücutta su tutulması
Otoimmün hastalıklar, örnepğin Hashimato tiroiditi
Memelerde büyüme ve hassasiyet
Pap smearin normal olmaması, ağır kanamalar ya da postmenopozal kanamalar, myomlar, endometriozis ve ağrılı regl dönemi
Duygusal dalgalanmalar, premenstrüel sendrom, depresyon, gerginlik, olur olmaz ağlama eğilimi, kaygı
Sık sık migren ve diğer baş ağrıları
Yüze ateş basması ya da rozasea
Safra kesesi problemleri
Eğer size de, bu birbirinden bağımsız sistemlerde, aynı anda böyle şikayetler ve hatta hastalık teşhisleri varsa, vücudunuzda progesteron tarafından karşılanamayacak miktarda östrojen olduğunu, yani östrojen dominansı olup olmadığını araştırmak gerekebilir. Ve ondan sonra tabii ki, doğal yöntemlerle bu durumdan kurtulmak için çaba sarfetmek gerekecek.
Östrojen dominansıyla ilgili bulguların yaygın olduğunu, bazen istemediğimiz hastalıklarla da sonuçlandığına ilişkin bilgilerimiz var. Biz östrojenle progesteronun etkilerinin, ateşle buz gibi olduğunu biliyoruz. O zaman, madem ki östrojen fazla, progesteron az, dışarıdan progesteron verelim, olmaz mı? Tabii ki olur, çok da iyi olur, hatta vücutta üretilen progesterona benzer hormon kremleri, fitilleri var, onlar da kullanılabilir. Fakat maalesef, yine belirtmeliyim ki, fonksiyonel tıp vücuda bir biyolojik sistemler bütünü olarak bakar. Dışarıdan tek bir ilaç, destek vb. verilerek, bütün sistemi iyileştirmek mümkün değil. Hatta öncelikle terapötik yaşam tarzı değişikliklerini uygular, vücutta eksik olan besin maddelerini tamamlarsak, ilaç kullanmamıza da gerek kalmayabilir. Ancak bu iş, uzun soluklu bir iştir, şalteri açtım-kapattım gibi kolayca, anında düzelmez, haftalar, aylar sürebilir düzelmeden söz edebilmek için.
Klasik bilgilerimiz bize, östrojen ve progesteron hormonlarının salgılanması için, beyinden östrojen ve progesteron salgılayan dokulara bir uyarı gelmesi gerektiğini söyler, benzer şekilde de bu hormonların etkisiyle, beyinden uyarıcının salgılanıp salgılanmayacağına ilişkin bir bilgi geri döner, vücudun dengesini koruyabilmek için. Fakat tahmin edebileceğiniz gibi, bu olay sadece beyin ve opverler arasında gerçekleşen bir oplay değildir; bu dengeyi böbrek üstü bezleri, tiroid bezi, karaciğer ve barsağın fonksiyonları ve sağlığı temelden etkiler. Vücudumuzda insülin direnci ve enflamasyon varlığı, östrojen dominansıyla sonuçlanabilir. Sıkıntılarımızın yoğun olduğu dönemlerdeki, adet düzenindeki değişikliklerden de anımsayacağınzı gibi, yönetmeyi beceremediğimiz stres de bu hormon sistemini gerinden etkiler. Bu yüzden ben size, tek bir ilaç ya da belli besin maddelerini alırsak, bu iş çözülür diyemeyeceğim.
Bunun yerine size öncelikle çevresel toksinlerden uzak durmanızı önereceğim. Sağlığı en az olumsuz etkileyecek kozmetik maddelerinden, evde kullanılan temizlik malzemelerin, antibakteriyel sabunlardan, plastik şişelerden, teflon tavalara, sebze meyevelerin üzerindeki pestisitlere kadar sakınmamız gereken hormon bozucuları hatırlatmak istiyorum. Bununla birlikte, konumuz östrojen yüksekliği olduğundan özellikle hayvancılıkta kullanılan hormonlar nedeniyle, vücudumuza hiç farketmeden hormon aldığımızı bilmenizi isterim. Bu nedenle kırmızı et ve süt ürünlerinden mümkün olduğu kadar sakınalım, varsa kaynağını bildiğiniz, otlakta beslenen, hormon verilmemiş, aynı zamanda yapay yemlerle beslenmemiş (GDO’lu) hayvanların etleri nadiren tercih edilebilir. Pekala küçük balıklar, organik tavuk, hindi, ördek etleri tercih edilebilir. Bu bağlamda, hayvansal protein kaynaklarını, tabağımıza çeşni gibi koymakta fayda var, gerisi tamamen sebze olmalı, yüzde 25’e yüzde 75 gibi bir oran düşünülebilir. ayrıca düşük yağlı beslenmenin kan östrojen seviyelerini düşürdüğünü bilmeliyiz. Eğer böyle yaparsak, yeterince diyet lifi de almız mümkün olabilir, bu da östrojen metabolizması için çok gerekli (seks hormon bağlayan globulin seviyesi SHBG bitkisel beslenenlerde artar- bu ise serbest östrojenin düşük olmasına yol açar), hem kabızlığın önlenmesi ve bu şekilde barsaktan atılacak östrojenlerin tekrar geri alınmaması ve basraktan karaciğere tekrar dönmemesi, hem de fazla kilolardan kurtulmak, hem de barsak sağlığımızı düzenlemek anlamında. Barsakta yaşayan bazı bakterilerin olumlu, bazılarının da olumsuz etkisi oluyor östrojen metabolizmasına, biz bu yaptığımızla iyi huyluları beslemiş oluyoruz, bu da ek bir fayda. Biliyorsunuz yağ dokusu da hormonal olarak aktif ve östrojen üreten bir yapıda. Günde 35-45 gram diyet lifi alabilmemiz gerek; bir referans olarak 1 bardak brokoli + 1 bardak yeşil mercimek 22 gram diyet lifi içeriyor, demek ki bunun gibi günde 2 porsiyon tüketmemiz gerek. Tabi bunlar hep aynı yiyecekler olmayacak, çeşitli renk ve çeşitteki sebze ve meyvelerden, östrojen metabolizması için gerekli antioksidanları almamız gerekiyor.
Bir yandan da östrojeni metabolize eden karaciğer fonksiyonlarını desteklemek gerek. Öncelikle kilo vermek çok önemli, obezite kendi başına enflamasyona sebep olur. Rafine karbonhidratlar, şekerler, paketli ürünlerden, trans yağlardan uzaklaşarak, alkolik olmayan karaciğer sorunlarını ortadan kaldırmak, çeşitli ilaçlarla buradaki enzim sistemlerini zorlamamak gerek.
Stres yönetimi çok önemli bir konu; östrojen dominansı sorunu yaşayan kadınların bir bölümünde çocukluk çağı travmaları, özellikle cinsel tacizler yer alıyor. Her ne yöntemle olursa olsun, bu konuların da ele alınıp, yönetilebilecek formata taşınması gerekiyor, profesyonel destek de gerekebilir. Bununla birlikte, kişinin stres durumu kortizol seviyelerinin yükselmesiyle seyrediyor. Bu kortizolü oluşturabilmelk için, vücut östrojen ve progesteronun da hammaddesi olan kolesterolü kullanıyor, bizim hormonlara kolesterol kalmıyor ve hormon dengesi bozuluyor. Dolayısıyla kortizol seviyelerini kontrol altına alabilmek için meditasyon, farkındalık egzersizleri, dua vb ne yöntem biliyorsak kullanmamız gerek. Yeterli uyku da hormonal dengenin çok önemli bir unsuru tabii ki.
Egzersiz de çok önemli; benim önerim gün içinde kıpır kıpır olmanız, canınızı acıtacak, sizi mutsuz edecek kadar yoran egzersizlerden kaçınmalı. Yürüyüş, yüzme, dans gibi solunumu hızlandıran bir egzersizden günde yarım saat, haftada 2-3 de kas çalışması öneriyorum. Her gün esneme hareketleri yapmak da gerek.
Ayrıca progesteronu artıran yiyeceklerden B vitamini kaynakları ( tavuk, hindi, somon, avokado, nohut, koyu yeşil yapraklı sebzeler, tohumlar (ayçekirdeği, susam) ve kuruyemişleri ve hormon içermeyen organik et tüketmek mümkün. B vitamni için dışardan metil B vitamini formlarıyla desteklemek mümkün.
SHBG (seks hormon bağlayıcı globulin) i artırmak için, bitki ağırlıklı, düşük yağlı bir beslenme tercih edilmeli. Keten tohumu gibi fitoöstrojenler, serbest östrojeni bağlayacak olan SHBG düzeyini arttırarak olumlu etki gösterirler. Hipotiroidi varsa tedavi edilmeli. Obezite tedavi edilmeli. İnsülin direncine yönelik olara tarçın ve krom kullanılabilir. D vitamini eksikliği olup olmadığı mutlaka kontrol edilmeli.
Östrojenin uzaklaştırılmasını artırıcı DIM kullanılabilir.
Mide asiditesi ve protein sindirimi araştırılmalı. Barsak florasının düzenlenmesi şart, geçirgen bağırsak varsa tedavi edilecek. Öncelikle bir eliminasyon diyeti uygulamakta fayda var. Yeterli diyet lifiyle barsak boşalma süresini kısaltmak gerekiyor. Magnezyum sitratın etkisi burada göz önüne alınmalı. Lactobacillus acidophilus ve Bifidobacterium lactis içeren probiyotikler iyi gelecektir. Karaciğer östrojen metabolizmasını etkilememesi için, karaciğer enzim sistemlerini kullanan ilaçlar ve kötü östrojen kaynaklarından (hayvanlara verilen hormonlar, ksenoöstrojen denilen, östrojen gibi davrananan hormon bozucular) ve alkolden kaçınmak gerek.
Vücuttaki iltihabı gidermek gerek. bunun için destek olarak omega3 yağları, kurkumin ile desteklenebilir. Kortizol yanıtını düzenlemek için çay ve kahveden uzak durmak da iyi gelecektir.
Dr. Ferda Ayhan Yalçın